Popüler Müzik ve Türkiye’de Günümüzde Yaşanan Müzik Yozlaşması – Hasan Cihat Örter

Düzgün ve kaliteli müzik yapanlar; bu müzik ve yaşanan medya yozlaşmasına uymadıkları için acı çekmek zorundalar mı ülkemizde?
Şimdi bana bir çok insan “karamsar olma” diyecek ama, görünen köy kılavuz ister mi? 40 seneden beri müzikle ilgili konser veriyorum profesyonel olarak, aralıksız… Ben bir Sanatçıyım ve sanatımı yapmalıyım, benim bu kadar yozlaşmayla savaşım olmaması gerekir aslında. Çocukluğumu, gençliğimi, hayatımı müziğe verdim ve yaptığım müziği dünyaya kabul ettirdim (birilerinin hala haberi olmasa da ve ya görmezden gelseler de). Dünyada saygın bir ülke olmanın bir tek yolu var. Siz İnsan haklarına ve Sanata ne kadar saygılısınız, gerçek sanatçınıza ne kadar sahip çıkıyorsunuz, sanatçıların emeğine ne kadar sahip çıkıyorsunuz ve onları kolluyorsunuz ve haklının hakkını ne kadar veriyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti geleceğini çok parlak gören bir Cumhuriyet olarak var. Eğer bu Cumhuriyeti omuzlarında taşıyacak olan insanlarımız, bu gün bize dayatılan yoz müzikle ve bir kısım büyük yoz medya anlayışıyla yaşamak istiyorlarsa, Benim bu insanlara söyleyeceğim bir şey yok. Biz bu utançla yaşarız o zaman…
Bir de ürettiklerimizin korsanı var… Bu konu bir hayli dertli ve uzun bir söyleşi gerektirir..Sadece cd, kaset korsanı mı?! Kitap da var bunu içinde, üreticisinden izin almadan çekilen bir sayfalık fotokopi bile korsan, yani: hırsızlık, emek ve illegal fikir hırsızlığı. EDİSAM diye bir kuruluşumuz var bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK’ün yardımıyla öncelikle okul civarında yer alan fotokopi dükkanları, kantinler ve kütüphanelere fotokopi çoğaltmanın kanuna aykırı olduğu konusunda uyarıda bulunuyor, Türkiye çapında fotokopi ile çoğaltma yapan dükkanlara avukatlar, baskınlar düzenliyor… Son yasa tasarısı için MESAM, MSG, MUYORBİR ve SESAM ile bir araya EDİSAM, yasalarla olan çalışmalarda meslek birliklerine ulaşıp, birlikte çalışmaya gayret ediyorlar.
Ben klasik müzik, pop müziği, Türk müziği ve folkloru bir biri üzerine ilave ederek geliştirdim. Bu kadar fazla türü biriktirdiğinizde belirli sentezlere ulaşmak kolaylaşıyor. Sadece sanatsal ve dünya kulvarında yer alabilecek word, caz ve otantik müzik yapıyorum. Piyasanın tüm kötülüğüne rağmen uluslararası standartta çalışmanın mutluluğunu ve onurunu yaşıyorum. Dünya, doğuyu yeni keşfetmeye başladı. Bizim ritimlerimiz onları çok etkiliyor. Fakat biz Doğu’dan Batı’ya intikal eden son ülkelerdeniz. Bu işi yapmak herkesin harcı değil. Çok fazla birikim ve emek gerekiyor. Hem Batı’yı hem Doğu’yu, hem de makam ve caz müziğini bileceksiniz. Sonra da yabancı dinleyicinin anlayabileceği bir şekilde bir potada birleştireceksiniz. Müzik türlerini çok iyi bilip onları günümüze adapte edebilmek işin en zor tarafı. Günümüzdeki piyasa aranjörlerine ve yapılan müziklere gelince; düşünün, bir sürü yemek var ve hepsinin tadı aynı. Hepsi aynı olduğu için yapılan müziklerin insanların tercihleri de azaldı. Bilgisayar teknolojileri çok gelişti. Bunu ilk kullananlardan bir de benim. Ama bu programlar müzisyenler için yapıldı. Müziği hiç bilmeyenler, bilgisayarın başına geçip, üç tane sesi karıştırıp ortaya çıkıyor ben şarkı yaptım diye ve tesadüf şarkı tutuyor birilerinin pompalamasıyla ve dayatmasıyla tabi. Plakçılar bunlara prim veriyor maalesef ama kalıcı olarak bıraktıkları hiçbir şey yok.Bu gün bir çok ünlü sanatçı, güne ayak uydurmak için bir takım denemelerde bulunuyor ama sahneye çıktıklarında 20-25 yıl önce yapılan şarkılarla alkış alıyor. Bu bence günümüz müziğinin yozlaşmasının büyük göstergesidir. Plakçıların maalesef her konuya sadece ticari bakması, sanatsal açıdan değerlendirme yapılmaması, maliyetlerin çok düşük tutulmak istenmesi, gene düşük maliyetle birikimsiz ve donanımsız insanlarla çalışılması, müziğim m’sinden anlamayan plakçı, nota bilmeyen aranjör, kayıt yapmasını bilmeyen ton ma ister ve stüdyolarla bu hallere gelindi. Her dönemde müzik sektörü böyle çöküntüler yaşamıştı ama bu sefer çok daha büyük çöküntü yaşandı. Yozlaşan medya anlayışı ile müzikte yozlaştı ve tabi insanlarımızın büyük bir bölümü de. Günümüzde maalesef bu medya dayatmasıyla önce şarkıcıya ve fiziğine bakılıyor. Ne acıdır ki, güzel gözlü, şık ya da güzel bacaklı şarkıcı diye anılıyor ortalıktakiler ve medyada her kanalda boy gösterenler, sanatçı diye geçinenler…Bunlar çok acı gerçekler müzik adına ve tabi yetişen genç müzisyenler bakımından. Oysa Türkiye de kimse kalıcı bir şey üretme peşinde değil. Besteler birbirine benziyor. Aranjmanlar aynı. Müziğin matematiği açısından iki ritim kullanılıyor. Her ritmin üzerinde mutlaka darbuka var. Popüler müzikte, klüp müziğinde darbukanın ne işi var? Bu anlayış müzikal bir kirlilik yaratıyor. Bu gün bir müzisyen tangoya demode diyor. Sonra bir de bakıyorsunuz dünyayı kasıp kavuran bir tango şarkısı çıkıyor. (!) Bence hiçbir müzik tarzı demode değil, sadece düşünceler ve eylemler demode. İnsanlar çağa geniş açıdan bakamıyor. Müzik her zaman her yönüyle kalitesiyle vardır ve hiçbir şey bitmez müzikte…Müzikte halkın istediğini vermeyeceksiniz. Halk her zaman çok basit şeyler ister. Sanatçının görevi, toplumu bir adım öne götürmektir daima. Halk nereye ulaşacağını bilemez, halkı hedefe siz götüreceksiniz. Yaptığım sentezlerle, gitar dinlemeyecek insana gitar, senfoni dinlemeyecek insana senfoni dinlettim.
Artık sadece dinlenen bir müzikten söz etmek istemiyorum. Seyredilen bir müzikten, muhteşem bir endüstriden söz etmek istiyorum. Geldiğimiz noktada, en çok müzikte görülebilecek bir bileşimden söz etmek…artık bizim “pop” diye adlandırdığımız müzik örneklerimizde bile halk, klasik müzik ve çağdaş dünyanın başka örneklerinden renkler, kokular var…Denilebilir ki, öbür sanatların hepsinden daha çok bunu müzikte görme imkanına sahibiz. Müzik insanların yaşama biçimidir. Müzik türleri içinde en fazla dilenilen “pop” müziğidir yani popüler müziktir. Bu nedenle popüler müzik alanında herkese önemli toplumsal görevler düşmektedir. Popüler müzik bestecisi ya da yazarı kullandığı dile çok özen göstermelidir. Yaptığı müziğin çocuklar tarafından da dinleneceğini unutmamalıdır. Popüler müziği asla küçümsememek gerekir. Radyo ve televizyonların çoğalması ile birlikte tüm Anadolu’ya popüler müzik ve bu tarzın icracıları kolaylıkla ulaşabiliyor. Bu tarz müziği geniş halk kitleleri dinlediği için çok güçlüdür bu tarz müzik. Dileğim, keşke yüksek müziklerde kolaylıkla halkımıza ulaşabilse ve o zaman halkın seçim tercihi gene kendine bırakılsa..(bu dileğimi kendi müziklerim içinde söyleyebilirim…belki bir gün!!)
Bizim Türkülerimiz vardır. Türkülerin esas ekseni insandır. Türkü insana nasihat eder, neşelenir, hüzünlenir, cahil ile aydın arasındaki farkı ortadan kaldıran unsurları vardır. Türkiye de estetik değeri olan her müzik yaşayacaktır, benim 1983 de yaptığım “Anadolu Ezgileri Klasik Gitar Resital” EMI, ve 1995 de yaptığım “Kadının Senfonileri-New-Age” EMI, “RE-Formation –Türk Saz Eserleri” SONY 1996… ve ya diğerleri hala dinleniyor veya aranıyorsa gençler tarafından dinlenmek için, işte bu benim en büyük ödülümdür. Yani ölümsüzlüğümdür. Bütün bu karamsar tablolara bakarak umutluyum bu açıdan.
Bana sevenlerim “üstad” diyorlar. Ama daha çırak bile olamadım bu yolda, Türkiye’de kaliteli, yüksek müziğe emek veren müzik eğitimcilerimizin ve emekçilerimizin daima hizmetindeyim, Son olarak, www.hasancihatorter.com.tr “makaleler”, resmi web sitemde yaptığım bildirgeyi bir kez daha yinelemek istiyorum :
ÜLKEMİZİN İÇİNDE YAŞADIĞI MEDYA VE MÜZİK YOZLAŞMASINDA HALKIMIZ “GERÇEK SANATÇILARINI” TANIMAMAKTADIR. HER ÖNÜNE GELENİN “SANATÇI” OLDUĞU ORTAMDA, ESTETİK, KÜLTÜR VE ULUSAL MİLLİ DEĞER YARGILARI EROZYONA UĞRAMAKTADIR…BU SEBEPLE HERKESİ “TÜRKİYE DE MÜZİK VE AYDINLANMAYA” DAVET EDİYORUM.!
Saygılarımla.
Hasan Cihat Örter
Besteci, Gitar Virtiözü, Aranjör, Müzik Sanatçısı